12 Ekim 2010 Salı

Açlık Oyunları - Suzanne Collins


Açlık oyunları , yine aynı isimli üçlemenin ilk kitabı. Kitap, nükleer savaşlar sonrası dünyada oluşmuş yeni bir düzeni anlatıyor. 13 eyaletli bir ülkede merkez eyalettekiler tüm eyaletleri demir bir pençe ile yönetmekte. Her eyaletin kendisine atanmış görevleri bulunmakta. Kimileri sadece tarımla uğraşırken, kimi madencilikle, kimi teknolojik alet ve araçların üretimi, kimileri tekstil ile uğraşmakta. Uğraştıkları işkoluna bağlı olarak bazı eyaletler diğerlerine oranla daha ferah yaşayabiliyorlar. Kahramanımız “Katniss”, kömür madenleri olan 12. Eyalette yaşamaktadır. Annesi ve kız kardeşiyle birlikte. Babası yakın zamanda bir maden kazasında öldüğü için evin tüm yükü onun sırtındadır. Yoksullukla boğuşan bir eyalette ailesine yemek ve para bulmak zorundadır. Merkez hükümet, kimsenin diğer eyaletlere veya başka bir yere gidilmesini engellemek için elektrikli demir bir çit ile çevirmiştir tüm eyaletlerin sınırlarını. Katniss, bir şekilde çitin zayıf noktasını bulup, orman içerisindeki yabani hayvanları avlayıp, karaborsa olarak satmaktadır. Açlık sınırının biraz üstünde bir şekilde geçinmeyi başarmaktadırlar.

Merkez hükümet, her sene otoritesini daha da belirginleştirmek için sadece çocukların katılabileceği bir ölüm oyunu organize eder. Her eyalet bir kız çocuğu, bir erkek çocuğu ile oyunlara katılmak zorundadır. Oyunların sonunda sadece 1 kişi sağ kalır ve o da büyük ödüller ve ayrıcalıklarla kendi eyaletinde yaşamaya devam eder. Katılımcı çocuklar kura ile seçilir. Bu seferki oyunlarda Katniss’in kardeşi seçildiğinde Katniss, öne çıkarak kardeşi yerine oyuna katılır. Diğer katılımc, fırıncının oğlu Peta ile iyi bir ikili oluştururlar.


Oyunlar öncesinde kısa bir talim dönemi vardır. Katılımcılara verilen danışmanlar aracılığı ile değişik dövüş teknikleri gösterilir. Daha önce hiç görmedikleri yemekleri yeme şansı elde ederler. Kesilecek damızlık hayvanlar gibi besiye tutulduklarını bile bile bu ziyafetten zevk almaya bakarlar.

Tehlikeli ve vahşi oyunlar, eski zaman Roma’sında yapılan arenadaki gladyatör savaşlarını andırır. Önce silahları elde etmek için diğer yarışmacıları öldürmen gerekli. Sonra elde edilen silahla kendini koruyup, diğerlerini öldürmen gerekiyor. Bunlar yetmezmiş gibi teknolojinin üst düzeyde kullanılması ile bir şov programına dönüşen bu oyunlar, seyircinin ilgisini hep yüksek tutmak için planlanan tuzaklarla daha da zorlu bir hale getirilmiş.

Sonuçta adrenalini bol bir turnuva seyrediyoruz. Bir taraftan arena’daki değişik katılımcıların değişik öldürme metodlarını ilgiyle izlerken, diğer tarafta daha önce hiç insan öldürmemiş birisinin yaşadığı ikileme şahit oluyorsunuz. “ Yaşamak için öldürmelisin.” Bu rakip düşmanca davranırsa daha rahat karar verilebiliyor ama ya senle birlikte işbirliği yapan küçük bir kız çocuğu olursa! Yazar, Katniss’in iç konuşmaları ile bunu okuyucuya güzel aktarıyor. Okuyucu da aynı ikilemi kendine sorup cevapmal zorunda hissediyor. “Ben olsaydım, ne yapardım?”

Arena, veya parkur eski Roma arenalarını andırsa da teknoloji ve hayal gücü ile çok zenginleştirilmiş. Doğa olayları bile manipüle edilir hale gelmiş. Şu anki “Fear Factory” veya benzeri oyunlarda benzer şartlar zorlanmakta olduğundan çok da şarmıyoruz. Buna rağmen zeki, bir kaç ilave ile bu oyunu Katniss’in gözünden seyretmek de zevkli oluyor.

Merkez eylaetin tutumu da eski demir perde ülkelerini ve yönetimlerini çağrıştırıyor. Sert, taviz vermez totaliter yapı. O zamanlarda bile insanlar kurtuluş olarak spor ile uğraşmak çok popüler bir kaçış yoluydu. Hele başarılı olanlar aynen açlık oyunlarında olduğu gibi ayrıcalıklı bir yaşam elde edebiliyorlardı. Hoş şimdi bile spor ile uğraşıp başarılı olduğunda daha iyi olanaklara da sahip olabiliyorsun. Özellikle ulusların popüler olduğu spor dallarında yarışanlar.

Kitap, başlarda ortamı, yaşamları tanıtmak için biraz yavaş başlasa da Kura seçimlerinden sonra dizginlenemeyen bir tempoda devam ediyor ve bitiyor. Dediğim gibi bir üçlemenin ilk kitabı olduğu için hemen diğer ikisine saldırmak için karşı konulmaz bir istek oluşuyor. 

Bir başka güzellik, yazarın büyük ihtimalle Roma imparatorluğunu incelerken duyduğu eski bir atasözü romanı yazdığı. (Ben öyle düşünüyorum.) Merkez eyaletin adı Panem, Latince "Panem et Circenses" (ekmek ve eğlence) den geliyor. Anlamı, karnı tok ve eğlendirilen bir grubu yönetmek çok kolaydır. Aynı zamanda en lüks yaşamın olduğu Panem'in Ekmek anlamına gelmesi, Açlık oyunları'nın yapıldığı yer olarak seçilmiş olması da  manidar olmuş.

Kitap kapağı üzerindeki "kuş ve ok"un kahramanımız Katniss'i sembolize ettiğini belirtmeden geçemeyeceğim. Üçüncü kitabının isminin de Alaycı Kuş (MockingJay) ismini yine bu kuştan almıştır.

Obelix

1 yorum:

  1. Bu kitapta kendinizi Katniss'in bir parçası olarak görmeye başlıyorsunuz.Inanılmaz bir çekim var.Bunun bir sebebi yaşanan savaş sonrası insanların kısıtlı bir bölgede varolma çabaları, diğer sebebi ise Katniss'in sahip olduğu yaşama arzusu.Bunlar sizi kitabın ama daha doğrusu Açlık Oyunları yarışmasının bir ferdi haline getiriyor.Belki rakiplerinden daha zayıf biri olabilir Katniss ama 12.bölgeden gelmesinin yarattığı azim onu avantajlı hale getiriyor.Hele ki sizde kitabı okurken kendinizi yarısmanın içine çekilmiş buluyorsunuz.Ve merakla diğer kitapları okumayı arzuluyorsunuz. Neler olacak acaba diye........
    TYPHOON

    YanıtlaSil