17 Ocak 2011 Pazartesi

The Marks Of Cain - Tom Knox

Tom Knox, “Yaratılış Sırrı” kitabındaki formülü bu kitapta da aynen uygulamış. Hangi formül diye soracak olursanız!; Bir tarafta işkence ile öldürülen insanlar, seri cinayetler. Diğer tarafta tarihten gelen bir takım bilgilerin belli bölgelerde izdüşümlerinin incelenmesi. 2 hikaye sonlara doğru birleşip yüksek oktanlı bir sonla bitiyor. J Dan Brown’un özellikle popüler hale getirdiğini düşündüğüm tarihteki olaylardan destek alıp, günümüzde bir gizi ortaya çıkaran romanlardan diyebiliriz. Bunu romanı küçümsemek için değil, tersine kesinlikle bilmediğim bir çok şey öğrendiğim ve zevkle okuduğum bir kitap oldu. Kitabın ne yazık ki Türkçe basımı yok şu anda. İngilizce versiyonunu okudum. Türkçeye çevrilme olasılığı çok yüksek. (Umarım ilk kitapta yaşanan Türkçe imla hataları bu kitapta yaşanmaz temennisi ile özetine geçelim. J)


Dedesi ölüm döşeğinde David Martinez’e büyük bir miras ve üzerinde belli bölgeleri işaretli bir harita bırakır. Bir de “Jose Garovillo’yu” bulmasını öğütler. David Martinez artık zengin olmanın şaşkınlığı ile yapacak daha iyi bir şeyi de olmadığından Jose’yi araştırmaya başlar. Olaylar Basque bölgesine ve ETA örgütüne götürür. Tanıştığı güzel bayan Amy ona yardımcı olmaya çalışır. Orada ETA örgütünün en belalı teröristi Miguel başlarına bela olur. Amy’nin de eski sevgilisi olan Miguel aynı zamanda Jose’nin de oğludur. Anlaşılmaz şekilde Miguel’in kanlı kovalacamaları, bazen şansları bazen de çevreden gördükleri yardımlar sayesinde ucuz atlatılır. Bu kovalamaca sırasında Bask bölgesinde yaşayan ve tarih boyunca Hint kast sisteminde en alt seviyedeki paryaların reva görüldüğü benzer bir uygulamaya tabii tutulan Cagot’ları ve tarihlerini öğreniyoruz. Adem ve Havva’dan beri süregelen ve Habil ile Kabil’e bağlanan dinsel öyküler nedeniyle lanetlenmiş bir ırk sayılan Cagotlar, normal insanlarla bir arada yaşayamadıkları gibi üzerlerinde 2.dünya savaşında Yahudilerin taşıdığı Davut yıldızına benzeri kaz ayağı şeklinde bir işaret taşımaları gerekti. Kapalı bir toplumda evlilikler akraba evliliği benzeri olması nedeniyle çokça rastlanan 6 parmaklı, parmaklar arası perde, ... gibi rahatsızlıklar nedeniyle de dışlanan bu halk için kilisilerde ayrı bir kapı, ayrı bir sunak bulunurmuş. Kısaca Amerikada zencilerin gördüğü muamele ortaçağda Cagotslar için de geçerliymiş.

Haritadaki işaretlerin hep Cagotlar için ayrı bir sunağı, kapısı veya mezarlığı bulunan kiliseleri göstermesi gizemin Cagot’larla ilişkili olduğunu gösterir David’e. Daha David küçük yaştayken, anne ve babasının da talihsiz bir kaza sonucu aynı bölgede ölmesi konuyu daha derinlemesine incelemesi için bir sebep verir. Dedesi kendisine hangi sırrı açması için ipucu vermiştir?!

İncelemeler devam ettikçe Fransa’nın Güney batısındaki bir Cagot köyüne gelirler. 2. Dünya savaşında burada bir Nazi kampı olduğu ve burada Eugen Fischer adında bir Alman bilimadamının Cagotlar, Basklılar, İspanyollar, Çingeneler ve Yahudiler üzerinde genetik testler yaptıkları ortaya çıkar.

Öte taraftan Gazeteci Simon, bir seri cinayetleri incelemekte ve işkence edilerek öldürülen insanların kaybolmakta olan bir ırka mensup Cagots olduklarını keşfediyor. Birileri sistematik olarak Cagotları öldürmektedir!? İncelemeleri onu Genomap, genetik araştırmalar yapan bir laboratuvara götürür. Fakat burada da cinayetler durmaz. Artık kendi hayatı ve ailesi için de koruma alan Simon, yine de işin peşini bırakmaz. Araştırmaları Genomap’te çalışan fakat ortadan kaybolan genç bilim adamı Angus Nairn’e götürür. Yine Fransa içerisindeki La Tourette manastırında Vatikan’ın Cagotlarla ilişkili olabileceğini düşündüğü saklı evrakları bulabilmek için bir manastıra bir gezi düzenler. Burada mimarı Le Corbusier ve Dominik rahipleri hakkında ilginç bilgiler öğreniriz.

Diğer yanda David ve Amy, Miguel’den kaçmak için bir şekilde koruma sağlayacakları Afrika'da Namibya’ya giderler. Burada bilim adamı Angus Nairn ile yolları kesişir ama Miguel peşlerini bırakmamıştır. Bu kovalamaca esnasında Nazi döneminde Namibya yerlileri üzerinde de genetik tesler yapıldığı hatta 2 tane daha soykırım uygulandığını öğreniyoruz. Birisi Herero’lara uygulanan ve Namibyanın demografik yapısını da halen etkilemiş olan (Herero soyu %70-%80’i yok edilmiştir.). Diğeri de Witbooi  yerlilerine uygulanan. (Tamamen yeryüzünden silinmelerine neden olmuş!) Namibya’da şu anda bir çok şehirde Almanca konuşuluyor ve Alman isimlerine sahip cadde, sokak ve kasabalar mevcut. Hepsi Almanların savaş zamanı elmas madenine sahip olma isteği nedeniyle oluşmuş.

İlginç bir bilgi, Namibya’da dünyanın tek vahşi çöl atlarının Nazi Almanya'sının zamanında Alman askerlere ait atların soyundan geldiklerini öğreniyoruz. Naziler geri çekilirken bir şekilde kaçan veya geride bırakılan atların evrim geçirmiş akrabaları.

Namibya’dan elde edilen ipuçları grubumuzu Çek cumhuriyetinde bulunan Zbiroh şatosuna götürür. Nazilerin doğal taşlarla çevrili yapısı nedeniyle istihbarat merkezi olarak kullanılan şato, daha sonra Kızıl ordu tarafından da benzer şekilde kullanılmaya devam edilmiş.  Simon’un da gruba katılmasıyla Şato’nun dehlizlerinde bulunan belgeler bir çok ucu açık kalmış konuyu açıklasa da Miguel bir kez daha dostlarımızı yakalar. Belgelerin açıklanmasına müsade etmeyeceği açıktır. ...

Bu konu ile ilgili ekteki linkleri incelemenizi öneririm. Özellikle Tom Knox’un kendi web sayfası bu kitapla ilgili detaylı resim ve bilgiler vermektedir. (Aynı sitede yine benim de anlattığım diğer kitabı “Yaratılış Sırrı” ile güzel bilgiler içeren bölümleri de mevcut.)


Tarihi bilgileri özellikle teolojik olanları bir roman örgüsünde çok ustalıkla veriyor. İnsan gerçekten bilmediği bir sürü yeni şey öğreniyor. Öğrendikçe ne kadar az şey bildiğini görüyor! Okudukça yeni şeyler öğrenmeye devam ediyoruz. Tavsiye edeceğim bir kitap daha.

Cagotlar, Nazilerin Genetik testleri, Dominik rahipler ve Engizisyon mahkemeleri, Bask ve Eta, La Tourette Manastırı ve Le Corbusier, Namibya ve Nazi Almanyası, Zbiroh Şatosu ve Nazi Almanyası, Gurs Toplama Kampı, Nazi Almanyası ve yapılan 3 soykırım hepsi de enteresan konular. Kitapta öğrendiğim bir başka konu da Bask bölgesinin sembolü Lauburu’nun, Nazi Almanyasının sembolü Swastika ile benzerliği.

             
  



  


1 yorum: